Can Atalay Milletvekilliğinin Düşürülmesi ve Tutukluluğu Süreci Hakkında Bir Değerlendirme

Öncelikle olayın süreci özetlenecek sonrasında da hukuki yorumundabulunulacaktır.

I. Olayın Anlatımı

Şerafettin Can Atalay, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. Avukattır. Soma maden faciası, Ermenek maden faciası, Çorlu tren kazası gibi toplumsal davalarda mağdur vekilliği yapmıştır.

Gezi Parkı’na yapılması planlanan AVM girişimine karşı olan Taksim Dayanışması’nın avukatlığını üstlenmiştir. Sonrasında Gezi Parkı davası olarak adlandırılan davada sanık olarak dâhil edilmiştir.

Gezi Parkı davasına ilişkin 25 Nisan 2022 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen yargılamasında, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçu -yardım niteliğinde- görülerek 18 yıl hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Atalay’ın, tahliye talepli istinaf başvurusu, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine Atalay, Yargıtay’a başvuru hakkını kullanmıştır.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nde söz konusu karar inceleme aşamasındayken tutukluluğu süren Atalay, 14 Mayıs 2023 milletvekilliği seçimlerine girmiş ve Hatay ilinden milletvekili seçilmiştir. Böylece yasama dokunulmazlığına sahip olduğunu belirterek Anayasa’nın 83. maddesi gereği yargılamanın durması ve tahliye isteminde bulunmuştur.

Atalay’ın tahliye başvurusu, Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından 13 Temmuz 2023 tarihinde reddedilmiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz ise 17 Temmuz 2023 tarihinde Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından yine reddedilmiştir.

Atalay, tahliye talebinin reddedilmesine karşı, “adil yargılanma, seçme seçilme ve siyasi faaliyette bulunma ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği”gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.

Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru inceleme aşamasındayken Yargıtay 3. Ceza Dairesi başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünü 28 Eylül 2023 tarihinde onamıştır.

Bu arada, Anayasa Mahkemesi, Atalay’ın başvurusuna ilişkin 25 Ekim 2023 tarihinde, başvurucunun seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Kararın içeriğinde, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının korunmasına ilişkin temel güvencelere sahip, belirliliği ve öngörülebilirliği sağlayan anayasal veya kanuni bir düzenlemenin bulunmaması nedeniyle başvurucunun Anayasa’nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği hususlarına yer vermiştir. Tahliye talebinin reddine dair kararın Anayasa’nın 83. maddesiyle bağdaşmadığı ve Anayasa’nın 19. maddesinde yer alan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine vurgu yapmıştır. Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesi,Yargıtay tarafından 28 Eylül 2023 tarihinde dosyanın onandığını görmemiştir.

Yukarıdaki tüm bu gelişmelerin nihayetinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (ilk derece mahkemesi), Atalay’ın verilmiş kararına ilişkin herhangi bir kanun yolu zikretmeyerek başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararının Yargıtayca onanmasını gerekçe göstermek suretiyle dosyayı yeniden Yargıtay 3. Ceza Dairesine göndermiştir. Şurası özellikle önemlidir: Anayasa Mahkemesi, ilk derece mahkemesini İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi olarak belirlediği için Yargıtay’ın yeniden yargılama yetki ve görevi bulunmamaktadır. Sonuçta, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararını gönderdiği ilk derece mahkemesi, önüne gelen dosyada yeniden yargılamayla ilgili görevini yerine getirmemiş; başvurucunun anayasal haklarını da gözeten bir yargılama cihetine gitmemiştir.

8 Kasım 2023 tarihine gelindiğinde Yargıtay 3. Ceza Dairesi, “Anayasa Mahkemesi kararına uyulmamasına” şeklinde, Türk hukukunda bulunmayan türde bir karar vermiştir. Atalay hakkında kesinleşmiş hüküm verildiği, Anayasa Mahkemesi’nin kesinleşmiş bir hükümden dolayı süper-temyiz gibi inceleme yapamayacağı ve Anayasa’nın 14. maddesinin içtihatla yorumlanmasıyla yasama dokunulmazlığının kısıtlanmasına ilişkin belirli ve öngörülebilir bir düzenleme bulunduğu gerekçesiyle ihlal kararına uymamıştır. Alınmış kararda imzaları bulunan Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar vermiştir.

Başvurucunun bu karara yönelik itirazını inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesi ise karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir.

Atalay, 24 Kasım 2023 tarihinde, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen tutukluluğuna devam edilmesi nedeniyle, bireysel başvuru hakkı, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yeniden Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur.

Anayasa Mahkemesi 21 Aralık 2023 tarihinde Atalay’ın seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ve bireysel başvuru hakkının ihlal edildiğine ikinci kez karar vermiştir.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 3 Ocak 2024 tarihinde Atalay hakkında, Anayasa Mahkemesince verilen ikinci ihlal kararının hukuki değerinin olmadığını, bu bağlamda Anayasa’nın 153/son maddesi kapsamında nitelendirilecek bir kararın olmadığını belirterek Anayasa Mahkemesi’nin kararına 2. kez uyulmamasına karar vermiştir.

II. Hukuki Yorum:

Yukarıda özetlenen Atalay hakkında verilmiş Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın3. ve 4. Ceza Dairesi kararları kamuoyunda siyasi olmakla eleştirilmektedir.

Hukukun siyasi karakteri olduğu kuşkusuzdur. Fakat hukuki uyuşmazlıklara, siyaset içinden değil hukuk içinden cevap bulma çabası olmalıdır. Anayasanın 2. Maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesi hukukun siyasi karakterini örtme niyetini gösterir.

Bağlayıcı Mahkeme kararları her zaman ve her ortamda eleştirilebilir. Eleştiri, resmi olarak uygulanması gereken bir kararı hiçbir şekilde değiştirmemelidir. Bu Anayasa’nın 2. Maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinden ileri gelir.

Anayasa Mahkemesi’nin Atalay hakkında verilmiş iki kararı da ortada iken Yargıtay 3. Ceza Dairesinin iki kez uyulmaması kararı, üstüne üstlük Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararında imzası bulunan üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması hukukun üstünlüğünü ve anayasal devlet ilkesini tartışılır hale getirmiştir.

Adalette tartışma ise sonuçta devletin işleyişinde türlü keşmekeşlere yol açabilir.Bu kapsamda yüzlerce yıllık kamu geleneğinin son halkası olan Cumhuriyette;yargının, üniversite camiasının, basının ve bütün kamuoyunun çok daha dikkatli hareket etmesi temennimizdir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir